Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

    Ticaret Savaşlarının Ekonomik Etkileri: Kazanan Var Mı?

    Ticaret savaşlarının ekonomik etkilerini keşfedin. Bu mücadelelerde gerçekten bir kazanan var mı? Ekonomik sonuçlar ve analizler burada!

    Ticaret savaşlarının ekonomik etkilerini keşfedin. Bu mücadelelerde gerçekten bir kazanan

    İktisatçı Mahfi Eğilmez’in Analizi: Ticaret Savaşları ve Küreselleşme

    İktisatçı Mahfi Eğilmez, kişisel blog sitesinde ABD’nin dünya genelinde uyguladığı yeni vergi tarifeleri üzerine bir yazı kaleme aldı. Eğilmez, savaşların kazananı olmayacağını vurgulayarak şu önemli değerlendirmelerde bulundu:

    Satranç veya tavla gibi iki kişilik oyunlarda bir kazanan varsa, mutlaka bir kaybeden de vardır. Poker gibi üç veya daha fazla kişinin oynadığı oyunlarda ise kazanan sayısı artmaz; aksine kaybeden sayısı artar. Futbol, basketbol ve voleybol gibi takım oyunlarında, genelde bir takım kazanırken diğer takım kaybeder. Ancak, herkesin kaybettiği bir oyun türü yoktur. Yalnızca bilgisayara karşı oynanan oyunlarda oyuncular kaybederken, bilgisayar kazanır.

    Ekonomik bağlamda ise farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Örneğin, fiyatlarında indirim yapan bir satıcı, indirim sonrası satışlarını artırarak her bir üründen daha az kazansa da toplamda daha büyük bir kazanç elde edebilir. Tüketiciler ise, indirimli fiyatlarla alışveriş yaparak zihinlerinde oluşan fiyatın altında bir değer ödedikleri için kazançlı çıkabilirler; bu duruma tüketici rantı denir. Böylece, her iki taraf da kazanmış olur.

    Diğer yandan, fiyatlarını fahiş oranlarda artıran bir satıcı, satış miktarını düşürdüğü için toplam kazancını azaltabilir. Bu durumda tüketiciler de, öncekine göre çok daha fazla para ödeyecekleri için kaybetmiş olurlar. Böylece, herkes kaybetmiş olur.

    Soğuk savaş dönemi, ABD ve Sovyetler Birliği’nin nükleer silahlara sahip olmaları nedeniyle, her iki tarafı da doğrudan bir savaşa girmekten alıkoyan bir ortam yaratmıştı. Taraflardan biri nükleer silah kullanırsa, diğeri de karşılık verecek ve sonuçta yalnızca iki taraf değil, tüm dünya kaybedecekti. Bu noktada, nükleer güç sahipliğinin sağladığı tuhaf bir denge, her iki tarafın da kazançlı çıkmasına olanak tanımıştı.

    Ticaret savaşları ise, taraflardan birinin veya her iki tarafın ithalatı engelleme gücünü kullanmasıyla şekilleniyor. Bu engellemenin en hafif şekli kur savaşları iken, en sert biçimi gümrük vergileri ve kotalar yoluyla gerçekleştiriliyor. Kur savaşları bir süredir devam ederken, Trump’ın başlattığı gümrük vergilerine dayalı ticaret savaşları dönemi artık kapıda.

    Bu ticaret savaşları, yalnızca ABD ve Çin arasında gerçekleşse, bir ülke kazanan, diğeri ise kaybeden olacaktı; ya da her iki taraf da kaybedecekti. Ancak, Trump’ın uyguladığı ithalat kısıtlayıcı önlemler sadece Çin’e yönelik değil, tüm dünyaya karşı bir duruş sergiliyor. Şu an için yalnızca Çin misilleme yapıyor, fakat başta Avrupa Birliği olmak üzere diğer ülkelerin de karşı tedbirler alması bekleniyor.

    Üretimin, dünyanın dört bir yanındaki çeşitli bileşenlerin bir araya getirilmesiyle yapıldığı günümüzde, ticaret savaşlarının kazananı olamaz. Örneğin, ABD markaları arasında en tanınmış olanlardan biri olan iPhone, birçok ülkede üretilen parçalarla oluşturuluyor. Apple, iPhone’un tasarımını, yazılımını ve bazı parçalarını kendisi üretirken, geri kalanını Almanya, Güney Kore, Çin, Japonya, İsviçre ve Tayvan gibi ülkelerdeki şirketlere yaptırıyor. Bu parçalar, iPhone üretim birimlerinde, Çin, Tayland, Malezya, Çek Cumhuriyeti, Güney Kore, Singapur ve Filipinler gibi ülkelerde bir araya getirilerek telefonlar üretiliyor. En büyük üretim ise Çin’de gerçekleştiriliyor.

    Böylesine küreselleşmiş bir üretim yapısı varken, gümrük vergilerini artırmak, ürünlerin fiyatının artmasına neden olur. Trump’ın gümrük vergileri ile gerçekleştirmek istediği şey, dünyanın dört bir yanında dağılan bu üretimi ABD’de toplamak. Ancak, gümrük tarifeleri, ürünlerin daha pahalıya mal olmasına yol açacak ve böylece parçaları üreten ülkelerin düşük ücret avantajı kaybolacak. Bu durum, parçaların ABD’de üretilmesini ekonomik hale getirecek.

    Parçaların ABD’de üretilmesi durumunda, hem daha fazla istihdam yaratılacak hem de daha fazla katma değer içeride kalacak. Ancak, bu gerçekleşirse iPhone, tüm parçaları ABD’de daha pahalıya üretilmiş bir ürün haline gelecek. Çünkü ABD, işçilik ücretleri ve üretim girdileri açısından Uzakdoğu ülkeleri ile kıyaslandığında oldukça pahalı bir ülke konumunda. Eğer Trump’ın bu hayali gerçekleşirse, iPhone’un üretim maliyetleri artacak ve dolayısıyla satış fiyatı da yükselecek. Bu durum, daha düşük fiyatlı rakip cep telefonlarının piyasayı ele geçirmesine yol açacak ve iPhone’un satışları düşecek. Rakip cep telefonları da talep artışına bağlı olarak kalitelerini ve fiyatlarını artıracaklar.

    iPhone gibi birçok örnek verebiliriz. Sadece ABD’nin üretiminde değil, diğer ülkelerin çeşitli mallarının üretiminde de benzer durumlar mevcut. Dolayısıyla, bu ülkeler de gümrük vergilerinden olumsuz etkilenerek fiyatlarını artırmak zorunda kalacaklar. Sonuç olarak, mal piyasalarında geçerli olan fiyat dengeleri çok daha yüksek seviyelere çıkacak ve hem üreticiler hem de tüketiciler kaybedecek. Daha yüksek refah için küreselleşme sloganıyla yola çıkılan bu süreç, tam tersi bir duruma dönüşmüş durumda.