Recep ERÇETİN
Türkiye’nin turizm ve örtüaltı tarım üssü olan Antalya’da faaliyet gösteren Süral ailesi, otel yatırımlarını yenilemeye karar verdi. Geçtiğimiz hafta sonu, Süral Otelcilik ve Turizm İşletmeleri A.Ş. Başkan Vekili Mehmet Hakan Süral ve Yönetim Kurulu Üyesi Murat Süral’ın davetlisi olarak Manavgat’ta önce turizm tesislerini, ardından su ve bira fabrikasını gezdik. Bu ziyaretin ardından meyve bahçelerini de inceleme fırsatı bulduk. Turizm ve tarımdaki gelişmelere dair gözlem ve sohbet notlarımızdan önce, Süral ailesine dair birkaç bilgi vermek istiyorum.
Bir Yörük beyi olan merhum Süleyman Süral, Antalya’nın Manavgat bölgesinde ilk çok yıldızlı otel yatırımlarını gerçekleştiren girişimcilerden biridir. Atadan kalma arazilerini turizm yatırımı ile değerlendiren Süleyman Süral, 1987 yılında ilk otelini açtı. Ardından yıllar içinde üç otel daha inşa etti. Süleyman Bey’in vefatının ardından, işlerin başında Mehmet ve Murat Süral yer alırken, anneleri emekli öğretmen Gülsün Süral, Süral Otelcilik ve Turizm İşletmeleri A.Ş. Başkanı olarak ailenin reisi sıfatıyla işlerin başında bulunuyor.
“Bedava yer verseler bile melek yatırımcı olmam lazım”
Süral ailesi, bölgenin kalkınması için birçok farklı alanda faaliyet gösteriyor, ancak öncelikleri her zaman turizm olmuştur. Yıllar önce yapılan otellerin artık eskidiği düşüncesiyle yenileme yatırımlarına başlanmış. Kredi faizlerinin oldukça yüksek olduğu bir ortamda yeni yatırım yapmak cesaret gerektiriyor. Mehmet Süral’a şu soruyu yönelttim: “Otellerin ilk yapıldığı dönemleri düşündüğünüzde, o günkü yatırımların geri dönüş süresi ile bugün yapılan yatırımların geri dönüş süresi arasında nasıl bir değişim gözlemliyorsunuz?”
Mehmet Süral, bu soruya şu şekilde yanıt verdi: “Oteller, artık kârlı olmadığı için yeni yatırım yapmıyorduk. Daha sonra yenileme kararı aldık ve ilk yenilemeyi gerçekleştirdik. Böylece en üst kademe LEED sertifikalı otelimiz oldu. Sürdürülebilir turizm için yenilemelere başladık. 1980’lerde ilk oteller yapıldığında yatırımın geri dönüş süresi 2-3 yıl kadardı ve oldukça kazançlı bir işti. Ancak zamanla bu süre 7-8 yıla, günümüzde ise 12 yılı aşan bir geri dönüş süresine ulaştı. Çünkü düzgün giden bir 12 yıl görmek oldukça zor. Elbette büyük yatırımlar yapıp iyi kazanç elde edenler de var. Ama şu anda bir yer gösterseniz ve otel yatırımı yap deseniz; bunun için melek yatırımcı olmam gerektiğini düşünüyorum.”
“O günün garsonu bugünün müdüründen daha donanımlıydı”
Toplam dört otelde binden fazla yatak kapasitesine sahip olduklarını belirten Mehmet Süral, turizmin her şey dahil sisteme geçişi konusunda da şunları ekledi: “1999’a kadar yarı pansiyon sistemleri vardı. Süreç, 1995’lerde başladı. Her şey dahil sistemi, tesislere cazibe getirdi. Bazı tesisler 2-3 çocuğu ücretsiz kabul ederek çocuk yaşını büyüttüler. Böylece maliyetler de yükseldi. Alakartlarda ilave satışlar vardı ve yabancı dil bilen garsonlar çalışıyordu. Turist, cebine parasını koyarak gelirdi. Ancak her şey dahil sistemle birlikte kalite olayı sona erdi. Misafir, cebinde para taşımadığı için ilave satışlar ve bahşişler de bitti; böylece personel kalitesi düştü. Bazı yatırımcıların alakart çabaları sayesinde kaliteli personel tekrar aranır hale geldi. O dönemin garsonu, bugünün otel müdüründen daha donanımlıydı.”
“Maliyet artarken, kur düşük kalınca kârlılık eridi”
Turizm sezonunun iyi geçtiğini ancak maliyetlerin yükselmeye devam ettiğini dile getiren Süral, “Fiyatlarımızı euro bazında yüzde 30 artırmamıza ve doluluk hedeflerimizi tutturmamıza rağmen brüt kârlılığımız kurlar nedeniyle düşük. Yüzde 30’lardan yüzde 18’e geriledi. Bu oran, bizim şimdiye kadar gördüğümüz en düşük kârlılık oranı. Fiyatlar sebebiyle yurt dışındaki acentalar artık Türkiye’yi cazip olarak görmüyor. Yabancı acentalar, Türkiye’nin karşısına Mısır gibi ülkeleri koymaya başladılar.” şeklinde konuştu. Mehmet Süral’a artan maliyetler ve fiyatlar sebebiyle özellikle Rus misafirlerin şikayetlerini sorduğumda, “Ruslar, Avrupa ülkelerine uçamıyorlar. İspanya, Dubai, Gürcistan, Mısır’a ve bize geliyorlar. Rusya o kadar büyük ki bu bir şekilde tolere ediliyor. Ama bu rahatladığı zaman ne yapacağız?” ifadelerini kullandı.
“Bardak su hijyenik değil, İtalyan markası için deniz şart”
Murat Süral, tarım dışında su ve bira üretimi ile de ilgileniyor. Ülkemizdeki en yaygın bira markasını beğenmeyen Murat Süral, bu işe şişe su satmaya başladıktan sonra girdiğini dile getirdi. Su üretimi başlayınca merhum Süleyman Süral’a Almanlar, bu kaliteli sudan bira üretmesini önermişler. Böylece Perge birası ortaya çıkmış. Su üretiminin hikayesi ise daha başka. Bölgede otel yatırımları artınca, turizm tesislerine şişelenmiş su tedarik etmek gerekiyor. O dönem bölgede yalnızca iki su markası bulunuyordu ve onların da kapasitesi sınırlıydı. Ayrıca bir dönem su, biradan pahalı hale gelmişti. Su konusu önemli çünkü uzaktan nakliye akıl işi değil; çünkü fiyatı büyük ölçüde etkiliyor. Merhum Süleyman Süral, arkadaşı aracılığıyla keşfettiği su kaynağı için merhum Sakıp Sabancı ile bile görüşmüş. Sakıp Bey ona bu işe girmesini tavsiye etmiş. Böylece Süral Su kurulmuş. Süral Su, 7.7 ph değerine sahip. Su önemli çünkü doğal kaynak suyu yerine şişelerde artık kuyu suyu içiriliyor. Arıtmadan, denetimden geçmiş her temiz su içilebilir ama mesele şu: Doğal kaynak suyu fiyatına vatandaşa kuyu suyu içirmek ne kadar ahlaklı bir iş? Murat Süral, bu durumdan rahatsızlık duyuyor ve sitemini şu sözlerle ifade ediyor: “Doğal kaynak yetmeyince suyu kazıp arıtma yapıp kaynak suyu diye satıyorlar. Hatta dünya çapında ünlü olan bir su markası var. Onun için biz bir hesap yaptık. Satılan her şişenin o bölgeden çıkan kaynak su olması için deniz lazım. Biz bardak su işine de girmedik çünkü hijyenik değil. Dolumda hava ile temas var.”
“Alman marketlere Antalya’dan domates tedarik ediyoruz”
Murat Süral, Mehmet Süral’ın kardeşi. Mehmet Bey otel yatırımları ile, Murat Bey ise içecek ve tarım yatırımları ile ilgileniyor. İlk tarım yatırımına merhum Süleyman Süral, bir hobi olarak başlamış. Zamanla ölçek büyümüş. Murat Süral, ülke olarak tarımda kötüye gittiğimizi ifade etti. Alman Lidl marketlerine ihracat yapan bir başka firma eliyle domates tedarik ettiklerini belirten Murat Süral, son dönemde popüler olan avokado ile ilgili ise şu bilgileri verdi: “Avakadonun ana vatanı Meksika ve Peru. Oradaki ürünler ABD tarafından çekildi. Çin de Japonya’yı takip ettiği için avokadoya talep artıyor. Suşi de kullanılmaya başlandığında olan oldu. Dışı pütürlü olanlar rafta daha uzun dayandığı için talep var. İnternetten satışa girmek istiyoruz.”
İşçi sorununu taşeronla çözüyorlar
Manavgat’ta önce limon bahçesi, ardından muz ve karpuz serası ve son olarak nar bahçelerini gezdik. Limon ve muzda hasada denk geldik. Tarımda işçi sıkıntısı olduğu için üreticiden ürünlerini alanlar, kendi taşeron personelleri ile toplama ve yükleme yapıyorlar. Burada oldukça fazla yabancı işçinin çalıştığını gözlemledik. Bu noktada gazeteci Meliha Okur, şu soruyu gündeme getirdi: “Büyük zincirler, gıda grupları bu ürünleri ‘akıllı ve sürdürülebilir tarım’ olarak sunuyor. Ama yabancı işçinin çalışma izni ve güvencesi var mı?”