Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

    Otomotiv Sektöründe Elektrikli Araçların Yükselişi ve Dönüşüm Süreci

    Otomotiv sektöründe elektrikli araçların yükselişini ve dönüşüm sürecini keşfedin. Sürdürülebilir gelecek için atılan adımları öğrenin.

    Otomotiv sektöründe elektrikli araçların yükselişini ve dönüşüm sürecini keşfedin. Sürdürülebilir

    Otomotiv Sektörünün Dönüşümü: Elektrikli Araçların Yükselişi

    ALİ YILDIRIM – Pandemi süreci, otomotiv sektöründe köklü bir dönüşüm başlattı. Araçların temininde yaşanan zorluklar, markaların mevcut envanterlerini tüketicilerin beğenisine sunmasına yol açtı. Bu dönemde elektrikli araçlara olan talep, beklenmedik bir şekilde patladı; zira tüketiciler, ne bulursa onu satın alma eğilimindeydi. Ancak bu durumu sadece talep açısından değil, iklim değişikliği bağlamında da değerlendirmek gerekiyor. Avrupa, sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda hızla harekete geçerken, elektrikli araç üretiminde de büyük bir dönüşüm süreci başladı. Fabrikalar, bu yeni döneme ayak uydurmak amacıyla yeniden yapılandırılmaya başlandı.

    Türkiye’de henüz tam anlamıyla elektrikli araç yatırımları somutlaşmamış olsa da, düşük vergi dilimlerinin varlığı ile birlikte Togg’un etkisi, bu alana olan ilgiyi artırdı. Ancak son zamanlarda elektrikli araç fiyatlarında artışlar görülmeye başlandı. Avrupa, sağladığı teşvikleri geri çekince, elektrikli araç satışlarında büyüme hızı yavaşladı. Bu durum, fabrikalarda alternatif üretim kapasitelerinin oluşmasına neden oldu. Aynı zamanda, markaların karlılığa odaklanması, elektrikli araç üretiminde isteksiz olmalarına yol açtı.

    Otomotiv Sektörünün Dönüşümü: Elektrikli Araçların Yükselişi

    Otomotiv Sanayicileri Karlı Alanlara Yatırım Yapmak Zorunda

    Geçtiğimiz hafta, Otomotiv Sanayi Derneği (OSD) Başkanı Cengiz Eroldu ile gerçekleştirdiğimiz toplantıda bu konulara dair önemli bilgiler edindik. İstanbul’da düzenlenen toplantıda Eroldu, “Markalar, sadece elektrikli veya sadece hibrit araç üretme politikalarından geri adım atmaya başladılar. Otomotiv sanayicileri, karlı alanlara yatırım yapmak zorundalar. Kârsız bir alana yatırım yapmanın anlamı yok” diye belirtti.

    Herkes yeniden bir geri dönüşümün içinde

    Eroldu, elektrikifikasyon süreci ile birlikte faz farklarının artacağına dikkat çekti. Artık markaların yalnızca elektrikli ve hibrit araçlar üretmek istemediğini vurgulayan Eroldu, “Eski politika geri adım attı. Şimdi, içten yanmalı motorları da tutmaya çalışan bir sektör var. Her gün yeni teknolojilere sahip benzinli motorların geliştirilmesine tanık oluyoruz. Bu nedenle, ürünler artık üçlü bir yapı ile piyasaya sürülüyor. İçinde elektrikli, hibrit ve içten yanmalı (ICE) motorlar barındıran araçlar görmekteyiz. Türkiye pazarında da markaların büyük bir kısmı üçlü opsiyon sunmaya başladı” dedi.

    Kârlı Alanlar İçten Yanmalı Motorlar

    Türkiye özelinde değerlendirme yapan Eroldu, hibrit motorlu araçlarda vergi avantajının bulunmadığını belirtti. Müşterilerin benzinli araç tercih ettiğini ifade eden Eroldu, “Tüketici, fiyat farkını ödemek istemiyor. Bu durumda firmalar, hibrit ve benzinli araçları yakın fiyatlarla sunarak kârlarından feragat etmek zorunda kalıyorlar. Aksi takdirde, benzinli araçlar daha fazla satılıyor. Otomotiv sanayicileri kârlı alanlara yönelmek zorundalar. Şu anda hem Avrupa’da hem de Türkiye’de kârlı alanlar içten yanmalı motorlar” diye ekledi.

    Benzinli Motorlar Hibrit Kadar Çevreci Olacak

    Eroldu, Avrupa’daki en yakın örneği Renault’un CEO’su Luca de Meo’nun sözleriyle destekledi. Eroldu, “De Meo, ‘söyleyin bize ne yapalım? Fabrikaları kapatalım mı, yoksa ICE satalım mı? Çünkü biz ICE’dan para kazanıyoruz. ICE satmaya devam edelim’ diyor. Bu durum her yerde benzer. Hibritlerin müşteri gözünde bir değeri yok. Çünkü içten yanmalı ve hibrit araçlar arasında büyük bir fiyat farkı var. İki motor ve batarya eklediğinizde bunun karşılığını müşteriden alamıyorsunuz. Yakıt tasarrufu olarak görülmüyor” dedi.

    Avrupa’daki Atıl Kapasite: Türkiye İçin Bir Risk

    Cengiz Eroldu, Avrupa’da oluşan atıl kapasitenin Türkiye için bir risk teşkil ettiğini vurguladı. “Belli markalar, pazardaki arz artışlarını gözlemliyorlar. Fiyat rekabetinin arttığını görüyoruz. Çünkü Avrupa’da satılmayan kapasite, Türkiye’ye yöneliyor. Kâr marjları da düşüyor. Bu durum, 5-10 yıl sürdürülebilir bir durum değil. Bir sene bunu yaparsınız, ikinci sene kapasitenizi düzeltmek zorunda kalırsınız. Düşük kâr marjıyla çalışmak mümkün değil. Dolayısıyla Avrupa’da belli kapanmalar göreceğiz” dedi.

    Otomotiv Sanayinin Durma Lüksü Yok

    Eroldu, Türkiye’de genel olarak olumsuz bir hava olduğunu ifade ederek, otomotiv sanayinin durma şansının olmadığını belirtti. “Biz durduğumuz zaman düşeriz” diyen Eroldu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yatırım yapmamız gerekiyor, işi büyütme yönünde ilerlemeliyiz. Tüm üyelerimiz olarak Türkiye’ye yeni ürünler çekmeye çalışıyoruz ve bu çabalarımız devam ediyor. 1,2 milyar dolarlık yatırım, Türkiye’de hangi sektörde mevcut ki? Son 10 yılda 10 milyar dolarlık yatırım yapıldı. Bu yatırımların önümüzdeki yıllarda da süreceğini göreceğiz. Özellikle iki yeni oyuncunun fabrikalarını bir an önce tamamlayıp pazara girmeleri, bu rakamları daha da büyütecek.”

    Bizim Pazarımız Avrupa, ABD Gelişmeleri Bizi Etkilemez

    Son dönemde ABD’deki gelişmelere de değinen Eroldu, “Bizim pazarımız Avrupa olduğu için Avrupa müşteri odaklı ürünler üretmeye devam edeceğiz. Sonuç olarak ürün satıyoruz. Türkiye, Afrika-Ortadoğu ve Batı Avrupa pazarlarına yönelik ürünler üreten çok yönlü bir sanayiyiz. İhracatımızın yüzde yetmişi Batı Avrupa’ya. Bu açıdan Avrupa’ya uygun ürün üretmeye devam edeceğiz. Teknik mevzuatımızda da Avrupa Birliği’ni birebir takip ediyoruz. Bu, otomotiv sanayisini etkileyen bir konu değil” dedi.

    Traktör İhracatı Avantajlı Olabilir

    Rekabetçilik alanında göreceli bir avantajın mevcut olduğunu belirten Eroldu, “Özellikle otobüsler, traktörler ve kamyonlar gibi araçlarda ABD pazarının spesifik olduğunu gözlemliyoruz. Ancak traktör pazarı Türkiye için bir fırsat olabilir. Avrupa’dan ABD’ye traktör gönderiliyorsa, Türkiye’den göndermek avantaj sağlayabilir. Çin’den giden traktörler, ABD’ye gönderilemeyecekse, Türkiye avantajlı konumda olabilir. Komponentlerde de Türkiye avantajlı olabilir, ancak toplam ihracatımızın sadece yüzde 4’ü bu. Bunun iki katına çıkması, yani yüzde 8 olması büyük bir etki yaratmıyor” dedi.

    Yeni Fabrikalarla Kapasite 3 Milyona Yaklaşacak

    Cengiz Eroldu, otomotiv sanayisinde önemli yatırımların gündeme geldiğini ve bu yıl içinde olumlu yansımalarını göreceklerini ifade etti. “2.2 milyonun üzerine 175 bin adedi Togg, iki yeni fabrikanın (BYD ve Chery) 150 veya 200 bin adetlik katkısı ile 300-400 bin eklenirse, toplamda 2.7-2.8 milyon gibi ciddi bir kurulu kapasiteye ulaşacağız. Hedefimiz bu kapasiteyi ne kadar doldurabileceğimiz. Otomotiv sanayisinin Türkiye ekonomisinde ciddi bir payı var” dedi.

    Kamyonda Kapasite Kötüleşti: Bu İyi Bir Sinyal Değil

    İç pazardaki yerli payının geçen yılki rakamlarla paralel gittiğini belirten Eroldu, “Kapasite kullanım oranımız mart ayında yüzde 70, ilk üç ayda ise yüzde 65 seviyesinde. Dolayısıyla kötüleşmiyor, sabit şekilde devam ediyor. Ancak kamyon ve traktör gruplarında kapasite kullanımındaki kötüleşmeyi gözlemliyoruz. Kamyonda yüzde 78’den yüzde 47’ye düştü ki bu ağırlıklı olarak ihracat pazarlarından kaynaklanıyor. Bu, Avrupa’daki işlerin iyi gitmediğinin bir göstergesi. Yine traktörde hem ihracatta hem de iç pazarda daralma söz konusu. Bu durumu, özellikle Türkiye pazarında finansmana erişim zorluğunun geçmiş seneye göre kötüleşmesinin etkisiyle açıklamak mümkün” dedi.